Narin Güran cinayeti, Türkiye'nin gündemini bir kez daha sarstı. 2019 yılında İstanbul'da meydana gelen bu olay, kamuoyunda büyük yankılar uyandırmış ve adaletin nasıl işlediğine dair ciddi sorgulamalara neden olmuştu. Yargıtay, cinayetle ilgili kararları onamak üzere bir tebliğname hazırlayarak, hukukun üstünlüğü ve adaletin sağlanması adına önemli bir adım attı. Peki, bu tebliğname ne anlama geliyor ve Narin Güran cinayetinde yaşanan süreçte neler yaşandı? İşte detaylar.
Narin Güran, 2019'un Eylül ayında, evinde ölü bulundu. Genç kadının ölümü, başta ailesi olmak üzere herkes için büyük bir şok kaynağı oldu. Olayın ardından yapılan soruşturmada, Güran'ın kendisine şiddet uygulayan eski eşi tarafından katledildiği belirlenmişti. Bu durum, kadın cinayetleri konusunda toplumda yıllardır devam eden ciddi bir sorunu yeniden gözler önüne serdi. Türkiye'deki kadın cinayetleri istatistikleri, her yıl binlerce kadının benzer sebeplerle hayatını kaybettiğini gösteriyor. Narin Güran’ın cinayeti, bu istatistiklere bir yenisini ekleyerek, bir kez daha hukukun bu meselede ne kadar etkin bir biçimde işlediği sorusunu gündeme taşıdı.
Yargıtay, Narin Güran cinayetiyle ilgili yerel mahkeme tarafından verilen cezaların onanmasına dair hazırladığı tebliğname ile hukuki süreci hızlandırmakta kararlı görünüyor. Bu tebliğname, yalnızca bu davanın değil, genel olarak kadın cinayetleri davalarının daha hızlı ve etkin bir şekilde sonuçlanabilmesi adına önem taşıyor. Özellikle kadın hakları savunucuları, Yargıtay’ın bu tutumunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. Ancak, bu durumun sadece bir dava ile sınırlı kalmaması gerektiği, kadınların ölmeden önce hayatlarını koruma hakkına sahip olduğu gerçeği dile getiriliyor. Adalet mekanizmasının işleyişinin hızlanması, geçmişte yaşanan birçok benzer davanın da üstünün kapanmaması adına kritik bir öneme sahip.
Yargıtay'ın bu tavrı, sadece Narin Güran gibi mağdurların aileleri için değil, aynı zamanda tüm kadınlar için bir umut kaynağı oluşturuyor. Cinsiyet temelli şiddetle mücadele eden STK’lar ve aktivistler, devletin kadın cinayetleri konusundaki duruşunu netleştirmesini ve eyleme geçmesini talep ediyor. Yargıtay’ın bu duruşuyla, kadın cinayetlerine ceza verme konusundaki duruşunu net bir şekilde ortaya koyduğu düşünülüyor. Ancak, bu konuda hala yapılacak çok şey olduğu ve toplumsal farkındalığın artırılması gerektiği ifade ediliyor. Özellikle kadınların, toplumsal cinsiyet eşitliğinde yaşadığı sorunların çözülmesi, böyle trajik olayların yaşanmasının önüne geçmek adına kritik bir adım olacaktır. Adaletin yerini bulması için herkesin sesini yükseltmesi, hukukun işlemesi için gereklidir.
Narin Güran cinayeti, Türkiye’de uygulanan hukukun ve kamu güvenliğinin sorgulanmasına neden olmuştur. Ancak Yargıtay'ın tebliğname ile gösterdiği öngörü, toplumu daha güvenli bir hale getirmek adına önemli bir umut ışığı sunuyor. Narin'in anısına ve benzer olayların yaşanmaması için verilen mücadele, sadece bir hukuki süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk haline gelmiştir. Hukuk, yalnızca kanunlar değil; insan hakları, adalet ve eşitlik kavramlarıyla da donatılmalıdır. Bu doğrultuda, Narin Güran cinayetinden çıkarılması gereken dersler, adalet arayışında olan tüm kadınlar için birer rehber olacaktır.
Sonuç olarak, Yargıtay’ın bu durumu, sadece bir dava süreci olarak kalmamalıdır. Narin Güran cinayeti, vicdanları sızlatan bir trajedi olmakla birlikte, adaletin mücadeleye devam etmesi için bir siyasi irade ve toplumsal duyarlılık gerektirdiğini bir kez daha göstermektedir. Adaletin yerini bulması, yalnızca hukukun değil, aynı zamanda toplumun da sorumluluğudur. Gelecekte benzer olayların önlenebilmesi için tüm aktörlerin ortak bir bilince sahip olması ve acil eylem planları geliştirmesi gerekmektedir. Bu, sadece Narin Güran için değil, hayatlarının sona ermesini istemeyen tüm kadınlar için temel bir hak ve gereklilik haline gelmiştir.